top of page

MONTESSORİ PEDAGOJİSİNİN GÜNCELLİĞİ

Dr. Maria Montessori (1890-1952) antropoloji, deneysel psikoloji, pedagoji ve tıp alanındaki bilgilerini, çocuklarla yaptığı gözlemlerle bütünleştirerek çocuğun gelişimine uyan yöntemi için malzemeler geliştirmiş ve bunların sonucunda önemli başarılar elde etmiştir.

 

Bu alanda diğer çağdaşı reformcular gibi düşüncelerini teoriye dayalı ve özellikle okul çocuğunu göz önünde bulundurarak geliştirmemiş, yaş, sosyo- kültürel durum ve dini dünya görüşünden bağımsız olarak tüm insanlığı göz önüne alan, antropolojik ve eğitimin teorik düşüncelerin ötesinde uygulamayla ilgili pratik ipuçları, somut metot ve aktif olarak faaliyete geçirilebilecek, bağımsız olarak öğrenmeyi mümkün kılacak unsurları içeren bir yöntem geliştirmiştir.

 

Maria Montessori'nin çocuk gelişimi konusundaki saptamaları günümüzde genetik ve beyinle ilgili araştırmalarla da kanıtlanmıştır. İnsanla ilgili bilim dalları Montessori konseptinin önemli kısımlarını somutlaştırdı. Genetik araştırmalar; örneğin “yapı planı” konusunda her bireyin gelişiminin öznesel bir programı olduğunu kanıtlamıştır. Bu da genetik parmak izi olarak ifade ediliyor. Günümüzde doğumda getirilmiş olan genetik potansiyel ve insanları farklı kılan bireysel özellikler hakkında eskiye oranla daha çok şey bilmekteyiz. Her insan güç ve imkanlar konusundaki potansiyelleri ile bir depodur ve bireysel olarak geliştirilmesi mümkündür.(5)

 

Montessori çocuğu “insanın mimarı” olarak görmekte ve çocuğun yaratıcı, kendini inşa etme gücü olduğunu düşünmektedir. O “çocuğu zihinsel bir embriyo” olarak niteler ve bu embriyonun çevresindeki zihinsel ve maddi dayanaklarla geliştiğini söylemektedir. Çocuk ağzıyla bunu pedagojisinin temelini oluşturan “kendim yapmam için bana yardım et” cümlesiyle açıklamaktadır. Böylece çocuğun gelişmesi için önemli olan insan-çevre etkileşmesini vurgulamıştır. Montessori’ye göre gelişim sadece çocuk tarafından yönlendirilen son derece yaratıcı bir süreçtir ve çocuk bunu ancak çevresi ile etkileşim sonucu başarmaktadır.

 

Montessori'ye göre doğa insanı başlangıcından itibaren tümüyle randıman verebilecek bir beyinle değil daha ziyade yüksek derecede esnekliği (plastisitesi) olan ve deneyime muhtaç olan bir beyin ile donatmıştır.

 

İnsanın genetik potansiyelleri ancak zaman açısından sınırlanmış olan duyarlı evreler sayesinde tümüyle kullanılabilir hale gelmektedir. Bunun ön koşulu olarak gereken çevre faktörleri bu verimli süreçte engellenmeden ve tam gelişim ihtiyaçlarına göre var olmalıdır.

Dr.Montessori yüksek beyin fonksiyonlarının ve tüm kişiliğin inşa ve genişletme süreçlerinin devamlı olarak aktifleştirilmeleri gerektiğini söylemiştir. Belirli sinir hücrelerinin birbirine bağlanması duyarlı evreler sürecinde çevreden gelen bilgiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu aktifleştirme gerçekleşmediğinde sinir hücreleri birleşmeyerek gelişim tamamlanmamaktadır. Maria Montessori’ye göre buna benzer oluşum insanın tüm diğer kişilik gelişmesinde de gerçekleşmektedir.

 

Böylece Montessori’nin gelişim teorisinde çelişki olarak görünenler günümüz olanaklarıyla bir şekilde çözümlenmiştir: İnsanın gelişim potansiyeli doğa tarafından tamamlanmamış ama son derece esnek bir şekilde gelişmeye uygun olarak donatılmıştır. Belirli süreçlerde olgunlaşma ve bazı fonksiyonların en uygun çalışmaları, ilgilerin, yeteneklerin optimal gelişmeleri deneyime bağlı aktifleştirilmeye muhtaçtır. Farklı duyarlı evreler için hangi çevre şartlarının en uygun olduğu kesin olarak tespit edilemez. Her çocuğun bireysel eğilimleri, tercihleri, ilgi alanları ve yetenekleri farklı olduğundan ve onlar bireysel bir şekilde duyarlı evrelerde ortaya çıktıklarından çocuklara ona göre teklif sunmak için tek yol gözlemlemektir.(1)

 

Eğitim düşüncesi tarihinde duyuların eğitimi en başından beri önemsenmiştir. Duyum organlarımız bilgiye açılan kapılardır. Duyular ve hareket zihnin araçlarıdır. Zihin onların sayesinde kendisini ifade edebilmekte ve gelişmektedir. Bu nedenle Montessori gözlem ve denemeler sonucu özel materyaller geliştirmiştir. Materyaller duyu ve motoriği geliştirecek ve hassaslaştıracaktır. Onların sayesinde de anlamak, idrak etmek ve algılamak desteklenecektir.

 

“Benlik kendi zekasını duyusal güçler aracılığıyla inşa eder” diyor M.Montessori: Bir hareketi sadece bedenin fonksiyonu olarak düşünmek hatadır. Hareket “ bilincin gelişmesi için kaçınılmaz bir faktördür. Soyut düşünceler bile gerçeklerle temasta bulunup gelişir ve gerçekler sadece hareketler sayesinde algılanabilir. Mekan ve zaman gibi en soyut düşünceler zihni dış dünyaya temasta bulunduran hareketler sayesinde oluşturur."(2)

 

Zihin ile hareketin birbirine bağlı olması en kesin haliyle irade konusunda belli olmaktadır. Vücudun vegetatif fonksiyonları sinir sistemine bağlı ise hareketin fonksiyonları dolaysız olarak iradeye de bağlıdır. “ Hareket, iradenin gereken tüm kasları etkilemesi sonucu kendini oluşturur.”(2) Dolayısıyla iradenin alıştırmalara ve mükemmelleşmeye ihtiyacı vardır çünkü kaslar serbestçe ve çabuk bir şekilde kullanılmazsa irade kendini ortaya koyamayacaktır ve düşünceler aktarılamayacaktır.

 

Ruhsal ve zihinsel hayata birlikte bakmak önemlidir. Çünkü ancak zihin, ruh ve beden birlikte faaliyette olursa yani Pestalozzi’nin ifade ettiği gibi zihin, beden ve kalp birlikte faaliyette bulunursa insan gelişebilmektedir.

Gelişim psikolojisinin yeni yazınlarında “duyarlı evreler” kavramına giderek daha sık rastlanmaya başlanmıştır. Söz konusu olan süreçler çocukların belirli bilgileri öğrenmeye karşı özel bir ilgi, öğrenme hevesi ve yetenek gösterdikleri dönemlerdir. Maria Montessori bu kavramı biyolojiden almış ve çocuk gelişiminde kanıtlar bulmuştur. O, bu olguyu şöyle tanımlamaktadır: Duyarlı evreler fenomeni “canlıların çocukluk çağındaki gelişiminde özel duyarlılıklar olarak ortaya çıkar. Geçici süreçlerdir ve sadece o canlı varlığa belirli yetenekler kazandırmak için yararlıdır. Bu olay gerçekleştiğinde söz konusu olan hassasiyet geçer. Bu şekilde her duyarlılığın özelliği, sınırlı bir süreç içinde bir içtepi sayesinde gelişir.”(1)

 

Bu süreçlerin ard arda gelmesi belirli kurallara bağlıdır. Bir çocuğun içinde olan kıpırtılar ve hazır olması için imkanlar engellendiğinde belirli yetenekleri doğal bir şekilde edinme fırsatını ebediyen kaçıracaktır. Burada vurgulanan " doğal "şekil önemlidir. Çünkü zamanla her şey telafi edilir ama duyarlı evreler esnasında olduğu kadar kolaylıkla, heyecanlı ve mükemmel bir şekilde olamaz. Bundan dolayı daha sonra öğrenmeye uğraştığımız bir çok şey büyük zahmet, güçlük ve irade kullanılarak gerçekleşecektir, çünkü en iyi zaman süreci kaçırılmıştır. (3)

 

Söz konusu olan yetenekler duyarlı evrelerde edinildikten sonra onlara karşı önceki heyecan azalır, başka duyarlılıklar ortaya çıkar ve çocuk bu şekilde bir keşiften ötekine koşar.

 

Bu şekilde çocuğun içinde olan duyarlılıklar çocuğun çevresinin çeşitliliği içinden o andaki gelişmesi için en avantajlı olanı belirleyecektir. Çocuğun belirli nesneleri veya olayları ilginç bularak ve bunlara karşı açık olup diğerlerine karşı ilgi göstermemesinin nedeni bu duyarlılıklardır. Çocuğun ihtiyaçları tatmin edildiğinde sonuç onun dengeli ve mutlu gelişmesi şeklinde ortaya çıkar.

 

Maria Montessori duyarlılık evrelerini "çocuğun ruhunda bir duyarlılık alevlendiğinde sadece onu geliştirecek şeyleri aydınlatıp diğerlerini karanlıkta bırakan bir ışın demeti"ne benzetir. Çocuğun algılama dünyası aniden bu aydınlanmış olan bölgeyle sınırlanmaktadır.(2)

 

Montessori'nin 0 - 6 yaşlarında çocukların sahip oldukları -emici zihin- özel öğrenme yeteneği olgusunun da dikkate alınması gerekir. Montessori bundan “ imtiyazlı zihin şekli” olarak söz eder ve bu yetişkinin öğrenme yeteneğinden oldukça farklıdır. Bunun nasıl işlediğinin en iyi örneği çocuğun dili öğrenmesinde ortaya çıkmaktadır. Çocuk henüz zihnini inşa ederken dili kelime haznesi ya da gramer kurallarını öğrenerek elde etmez. Daha ziyade dili bütünsel bir şekilde, Maria Montessori’nin deyimiyle “bütünüyle” asimile eder. Bunu yaparken sözdizimi, anlambilim gibi dilbilgisi kurallarını ayırt etmemektedir. İki üç yaşındayken bile çocuk dil dersi almaksızın anadiline neredeyse mükemmel bir şekilde hakimdir.

 

Dil için geçerli olan benzer şekilde kültürün başka bölümleri için de geçerlidir. Montessori bir çok denemelerden sonra çocukların aralarında hiç fark olmaksızın kültürü de emebildiklerinden emindir. İki,üç - altı yaşlar arasındaki çocukların sadece okuma ve yazmayı değil daha farklı şeyleri matematiği, bitkiler, hayvanlar, coğrafya hakkındaki bilgileri de aynı şekilde kolaylıkla ve çaba harcamadan öğrendiklerini gözlemlediğini söylemektedir. Çocuk bilinç altında kültürü elde ettiğinde aynı zamanda da kişiliğini inşa ederken çevresini emerek gelişmektedir.

 

Aşağı yukarı dört yaşından itibaren zihnin bilinçsiz olarak emici faaliyeti bilinçli aktiviteler tarafından tamamlanmaktadır. Emicilik tamamen yok olmaz sadece ayrıcalıklı karakterini kaybetmektedir. Çocuk artık bilinçli olarak hareket etmeye ve dünyayı fethetmeye başlar.

 

Montessori pedagojisinin odak noktasında çocuk; bir birey ve bütün olarak bulunur. Bu onun kendisini diğer faktörlerin etkisi olmadan mükemmel olarak geliştirebileceğini kabul etmektir.

 

Dr. Montessori, çok küçük çocukların bile bir şeye derin konsantrasyon gösterme yeteneği olduğunu ve böylece önemli deneyimlerine bu şekilde sahip olduklarını keşfetti. Dolayısıyla konsantrasyon ona göre iç büyüme için en büyük önemi taşıyan unsurdur.

 

Bu konsantrasyonu Montessori meditatif içine dönmekten ayırt etmek üzere “polarizasyon” diye adlandırmıştır. Anlam olarak özgürce seçilmiş bir çalışmayı odaklanmış bir şekilde, yorulmaksızın, enerji, zihinsel yetenekleri ve iradeyi yükselten bir çalışma ile bütünleştirmektir. Çocuk çalıştığı konuyu esaslı bir şekilde tetkik etmektedir, sadece öylesine “meşgul" olmamaktadır. Bu çok ciddi bir şekilde “çalışmak” tır. Bunun oluşması ne dışarıdan emrederek ne de yapay bir şekilde gerçekleştirilemez. (4)

 

Yani "Dikkatin polarizasyonu" ile çocuk yaşadığı çevredeki nesneler ve olaylarla başa çıkmayı, onları anlamayı ve düzenlemeyi öğrenerek düşünmenin temellerini atmaktadır.

 

Çocuğun çalışması Montessori pedagojisinde merkezi bir rol almaktadır. Maria Montessori çocukların günlük yaşam becerileri veya matematik gibi materyallerle yoğun faaliyetlerinin “çalışma” anlamına geldiğini saptamıştır. Çalışmalarda bedensel faaliyet ile duygusal, sosyal ve bilişsel öğrenme süreçleri, ben-dünya, birleşmektedir.

 

Yetişkinin çalışması ile çocuğun çalışması farklı özellikler taşır. Yetişkinin çalışması irade, randıman ve sonuç elde etmeye yöneliktir. Çocuk "çalıştığında" herhangi bir hedefe ulaşmak söz konusu olmayıp onun hedefi çalışmanın kendisi olmaktadır. Çocuğun çalışmasında tipik olan asgari zaman ve asgari güç kullanmak ya da çalışmanın sonucunda ulaşılacak bir ödül beklenmemesidir. Çocuğun içinden gelen bir dürtü onun bağımsız olarak faaliyette bulunmasını ve kendine özgü yolları ve imkanları denemesini sağlayarak disiplin ve iç düzen geliştirmektedir.

 

Çalışma isteği içten gelen bir hevesle onu harekete geçirir. Bu süreç için en iyi ön koşul çalışmanın bağımsız veya özgür bir şekilde seçilmesidir. Böyle bir çalışma ancak insanın en içten gelen bir dürtüsü ile gerçekleşmektedir. Çocuk önemli ve zor olan bir ödevi başarmak zorundadır: "İnsanı oluşturma görevi”. Yetişkinin görevi bu önemli çalışmasında çocuğu destekleyerek, bu görevi kolaylaştırmaktır. (4)

 

Böylece "Hazırlanan Çevre" çocuğa yeni bir şeyler öğrenmek için teşvikler sağlayarak hassas dönemlerdeki potansiyeli en iyi şekilde kullanabilirken ayrıca günlük şeyleri araştırmak için olanak sağlar. Hazırlanmış çevre çocuğun tüm duyularını geliştirme fırsatı bulduğu yerdir. Hazırlanmış çevre çocuğa günlük yaşamında sorumluluk ve dikkat gerektiren bir konuyla başa çıkmasını öğretir. Bu durumda çocuğa, özgürce gelişmesi için onun etkinliğine uyarlanmış, kendisinin efendisi olacağı bir çevre yaratmak yetişkinin temel görevlerindendir.

 

Duyarlı dönemlerde belirli bazı becerilerin edinimi ancak hazırlanan ortamda çocuğa özgürlük verildiğinde etkilenebilir. Bu özgürlük çocuğun çalışacağı materyali kendi başına arayıp seçme, onunla yalnız ya da bir arkadaşı ile çalışmaya ve bu arkadaşı belirleme, çalışmanın süresine ve yerine kendisinin karar vermesi konularındadır.

 

Dr.Montessori özgürlüğü asla gelişi güzel bir serbestlik anlamında düşünmemiştir. "Özgürlük" bireyin her istediğini yapması değil, asıl kendi efendisi olmasıdır. Bu birey ve grubun düzenli çalışmalarını sağlamak için davranış kurallarına uymayı içerir. Hazırlanan ortamda özgürlük kabul edilen bağları ve sınırlamaları oluşturan bir özgürlüktür. Bu bir yandan eğitim aracı, diğer yandan da eğitimin amacıdır. Günlük yaşam alıştırmalarını mantıklı seçmek hem kendi gelişim ihtiyaçlarına saygılı hem de başkalarının ihtiyaçları ve haklarının da olduğuna karar vermesi, özgürlüğü sorumluluk duygusuyla benimsemeyi sağlamaktadır.(5)

 

Montessori çocuk evi, İtalyanca "casa dei bambini" sözünden türetilmiştir. Çocuk evi üç-altı yaşındaki çocukların yaratma, geliştirme ve hassas dönemlerindeki ihtiyaçlarını gidermek için uygun güdüleme sağlamaktadır. Gün akışı çocukların serbest çalışması, oynamasıyla başlar. Grupla aktiviteler ve beden hareketi gerektiren oyunları oynanır. Çalışma odasında öğretici ve geliştirici malzemeler çalışma ve oyun materyalleri amaçlarına uygun olarak düzenlenmiştir. Eğitimciler gözlem yoluyla, çocuğun gelişim düzeyi ve gelişim ihtiyaçları hakkında bilgi sahibi olarak ona öz-eğitim sürecinde destek olurlar. Eğitimciler çocukları kişisel ilişkilerdeki güven duygusu, çalışma ortamlarında günlük rutin ve düzen aracılığıyla yönlendirir. Çocuğun oyununa ve çalışma ritmine saygı duyarak onun rahatsız olmadan çalışmasını sağlarlar. Eğitimciler çocuk evinin çalışma ortamını ve malzemenin bütünlüğünü sağlamakla yükümlüdür. "Hazırlanmış çevre"deki didaktik kaynakların eksiksizliği çocuğun sağlıklı büyümesi ve öğrenmesi için çok önemlidir.

Maria Montessori; "Çocuğa, malzemelerle düzene sokulmuş uyarılar sunuyoruz ve böylece, normalde küçük çocuklarda yapıldığı biçimde doğrudan değil, malzemenin içinde yatan ve çocuğun kendi başına bulabileceği bir düzen aracılığı ile öğretiyoruz daha çok."diye yazmaktadır.

 

Montessori materyalleri çocuklar için geliştirilmiş malzemelerdir. her materyal çocukta doğrudan amacının beraberinde:

 

  • Kaba motor,

  • İnce motor,

  • Bilişsel,

  • Sosyal

  • Dil gelişimi,

  • Zihinsel ve duygusal gelişimini destekleyecek unsurları barındırırlar.

  • Hazırlanmış çevrede bulunan Montessori materyalleri;

  • Günlük yaşam becerileri alıştırmaları: Çocuğun ilgisinin fiziksel aktivite ve yoğun taklit döneminde onların eylemde bulunmak için günlük yaşam becerileri alıştırmalarında bol ve çeşitli olasılıklar bulunur. Eğitimci her çalışmayı çocuk için yapar ve çocuklar onu taklit ederler.

  • Duyuları geliştirici materyaller: Duyular ve hareket zihnin araçlarıdır. Zihin onların sayesinde kendisini ifade edebiliyor. Onların sayesinde gelişiyor. Bu nedenle Montessori didaktik materyaller geliştirmeye çalışmıştır. Bu materyaller çocuğun duyularını geliştirecek ve hassaslaştıracaktır. Bu sayede de anlamak, idrak etmek ve algılamak desteklenecektir.

  • Dil geliştirici materyaller: Çocuklar dil aracılığıyla öğretmen ve diğer çocuklarla sözlü iletişim kurabildikçe sevinirler. Bu süreçte sözcük haznelerini geliştirirler. Ayrıca yazılı dil hakkında bilgi edinmek için çocuğa malzemeler sunulur.

  • Matematiksel düşünme ve matematik materyalleri: Matematik her çocuğun hayatında son derece önemli bir rol oynar. Matematiksel malzeme başlangıçta sayılar veya geometrik şekillerle çalışan çocuğa yardımcı olmaktadır. Sayılar materyaller yoluyla öğrenilebilir. Daha sonra, daha karmaşık durumlar matematiksel malzeme ile çözülerek zihinselleştirilir. Belli aritmetik işlemler için tasarlanmış özel malzemeler vardır.

  • Evrensel (kozmik) eğitim: Kozmik eğitim çalışmalarında esas olan çocuğa bilgi aktarmak olmayıp çocukta merak ve hayranlık uyandırmaktır. Çocuğun her öğrendiği şeyi sevmesi gereklidir. Çünkü zihinsel ve duygusal gelişim bir birine bağlıdır. Bu nedenle kozmik eğitim bir materyal grubunu ifade etmemektedir. Çocuğa sunulan tüm materyallerin bütünleştirilerek çocuğun yaşadığı evrenle bütünleşmesini sağlayacak bir anlayış uyandırmaktır.
     

Montessori'nin eğitimciden beklentileri oldukça fazladır; uzmanlık ve kişilik yönünden örnek ve otorite olmak, düzen sağlamak, malzemeyi korumak ve işler halde çocuk için hazır tutmak. Çocuğa eşyaların kullanımını pedagojik olarak uygun biçimde ve tam olarak göstermek ve özellikle çocuğu yalnızca bireyselliği ile sevmemek, aynı zamanda ona saygı duymaktır. Bunlar somut olarak şu anlama gelmektedir: eğitimci, bir çocuğa bir malzemenin kullanımını gösterdiyse ve çocuk bununla çalışıyorsa, onun yaptıklarına saygı duymak zorundadır. Müdahale etmemelidir ve tam olarak konsantre olabilmesi için çocuğun herhangi biçimde rahatsız edilmesini de engellemek zorundadır. Bir uğraşın aktif olarak gösterilmesini her zaman eğitimci aktivitesinin geriye çekilmesi izlemektedir. Eğitimci, çocuğun kendi kendine çalışması ve onu yetişkinden bağımsızlaştırma ilkesine göre sessiz ve düzenli gözlemlemekle yetinmelidir.


Bütün bu anlatılanların ışığı altında eğitimin en önemli görevi çocuğun kişiliğini oluşturmasını desteklemektir. "Bizim ebeveynlerimiz ve öğretmenlerimiz çocuğun hatalarını aramıyor ve onları düzeltmeye kalkmıyor, derinde büyüyen kişiliği arıyor ve sağlıklı biçimde gelişmesi için ona yardımcı oluyorlar".(5)Maria Montessori 

Montessori pedagojisi gelişmeye başladığı 1907 yılından itibaren zaman zaman unutulmuş sonra adeta yeniden keşfedilmiştir. Unutuluş dönemleri araştırıldığında bunların savaş öncesi ve savaş dönemlerine denk geldiğini yeniden keşfedilme dönemlerinin de savaş sonrasına denk geldiğini görürüz.

 

Çünkü savaşlar en çok kadınları, çocukları ve sıradan insanları etkilemektedir. Savaş sonrası insanların zihnindeki ve ruhlarındaki travmalar ancak günlük yaşamın yeniden düzenlenmesiyle aşılabilmektedir.

Maria Montessori daha 1930'lu yıllarda yeryüzünde savaşların ancak eğitim sayesinde önlenebileceğini söylemiştir. Ümit ettiği gibi eğitim savaşları önleyememiştir ama çocuklarla yaptığı gözlemlere dayalı keşifleri eğitim dünyasını ve pek çok çocuğun yaşamını olumlu etkilemiştir.

 

Eğer bugün çocuklar okullarda kendi boylarına uygun sandalyelerde oturup, uygun yükseklikte masalarda çalışıyorlarsa, açık dolaplarda kullanacakları malzemeyi görerek ilgileri ve anlık çalışma istekleri doğuyorsa bunların Dr. Montessori'nin eğitim dünyasına katkıları olduğunu unutmamak gerekir.

 

Maria Montessori yaşamı boyunca iki dünya savaşına ve bir atom bombasına tanık oldu. Daha o zamanlarda teknolojik gelişmelerin sonucu üretilen silahların doğaya ve insana ne kadar zarar verdiğini anlamıştır. Ve insanoğlunu üzerinde yaşadıkları dünyanın sonunu kendi elleriyle getirecekleri konusunda uyarmıştır. Bu gün o uyarıların ne kadar isabetli olduğunu görüyoruz. Mavi gezegenimiz dört buçuk milyar yıldır sürdürdüğü alışkanlıklarını değiştiriyor. Kasırgalar, mevsim değişiklikleri, seller, kuraklık, ozon tabakasının delinmesi…. Türlerin çeşitliliği azalıyor, bazı türler yok oluyor, tohumların genetiği bir kere ürün verecek şekilde değiştiriliyor.
Bunlar Montessori eğitiminin temel düşüncelerindendir. Bugün Montessori eğitimini uygulayan kurumlar bunun ne kadar farkındalar? Eğitim programlarında çocukların bu konulara olan hassasiyetlerini gerçekten geliştiriyor muyuz?

 

Emel Çakıroğlu Wilbrandt
Montessori Eğitimcisi

 

(1) Das gemeinsame Schulkonzept, der Schulen im Montessori Landesverband Bayern 2005
(2) Montessori,M Kinder Sind Anders,1997
(3)Montessori,M Das Kreative Kind, 1984
(4)Barbara Stein und Fachgruppe „Theorie“ der Dozentenkonferenz der deutschen Montessori- Vereinigung e.V., Stand 2003)
(5)Maria Montessori, 1934, pedagojimin temelleri

bottom of page